Favori Albümler

11 Ocak 2009 Pazar

Yarıştır - Yakıştır

Geri dönüşümden sonra ürettiğim ilk yazı sanırım bu. Evet. Aslını itiraf etmek gerekirse blog yazmaya devam etme kararımı biraz sonra size aktaracağım bu hikaye ile almıştım, ama kaynadı gitti arada anca şimdi nasip oldu buraya yazmak. Değişik bir ambiyans olması amacı ile olayı 3. kişi şeysinden anlatmayı planladım olmazsa silicem. Ebet, başla!

Soğuk bir İstanbul akşamı idi ve Kadıköy sokakları her akşamki rutinliğinde sessizce aralarından hızlı adımlarla ilerlemekte olan insanları izliyorlardı. Bu insanların arasında idi hikayemizin ana kahramanı elven ve eve yetişme derdi güdümünde seri adımlar ile yol almaktaydı. Uzaktan minibüs durağının ışıkları gözüne çarpınca gülümsedi ve sert esen rüzgardan bir nebze de olsun korunmak için başını eğerek yoluna devam etti. Acıbadem minibüslerinin önünde kuyruk olmadığını görünce daha da memnun oldu. Ne kadar acelesi olursa olsun sevmiyordu ayakta yolculuk etmeyi. Eskiden aldırmazdı ancak iki senedir minibüslerde ayakta durmaktan kaçınıyordu işte... Aracın kapısına yaklaşırken elini cebine attı ve bozukluklar arasından 1 lira 20 kuruş ayırdı. 20 kuruşu olması da onu sevindirmişti çünkü 1 lira 25 kuruş yolladığında para üstü nadiren geri geliyordu. İçeriye göz gezdirdiğinde oturmayı sevdiği yerlerden birinin hala boş olduğunu gördü ve hemen oraya oturdu. En arka sırayı tamamen çok severdi ve elinden geldiğince arkaya otururdu. Bunun sebebi para uzatma ritüelinden hoşlanmaması idi ve mümkün oldukça kendi parasını şöföre elden teslim etmeye çalışırdı. En sağ tarafa oturup çantasını ayakları ile koltuğun alt tarafında kalan kare kesitli boşluğa yerleştirdi -çantasını yere koymaktan hiç gocunmazdı (çantam lan o oğlum ya da kızım mı)- Yanında arka sıranın para iletim görevini üstlenmiş, paraları toplamakta olan sorumlu teyzeye bakarken tembelliğine yenilip "pardon, burdan da bir tane uzatır mısınz acaba" diyerek parasını uzattı, ve arkasına yaslandı. Biraz evel parasını avcuna teslim ettiği teyzenin ilerleyen dakikalarda arkadaşları ile neler konuşacağını bilemezdi tabii...

Minibüs harekete başladığında teyzeler para uzatma hesabını tamamlamış ve muhabbet bağlarına girmişlerdi bile. Hepsi sırayla kendi evlatlarını anlatmaya başlamışlardı ve bu nazik sohbet esnasında kullandıkları "düşünceyi geliştirme yöntemleri" hafiften elven'ın dikkatini çekmeye başlamıştı. Kulağını o tarafa verebilmek için yüzünün yan tarafını yasladığı serin ve huzurlu cam ile vedalaştı. Kulağına çalınanlardan komşu olduklarını çıkardığı teyzeler inanılmaz bir hızla kendi evlatlarını övüyorlar, kendi yarış atlarının bir özelliğini daha ön plana çıkarmak için sohbetin akışını saptırmaktan da geri kalmıyorlardı. Muhabbet klasik olarak okul başarılarından başlamıştı atların ve bir süre bu eksende ilerlerdi. Başta sadece notlarının iyi olduğundan bahsedilen atlar önce sınıf birincisi oldular, sonra yan ve çift anadal yaptılar. Erasmusa gitmesi için yalvaran hocaları oldu (ne alakaysa) ama siklerinde sallamadı atlar, atın siki konusu ise bambaşka bir başlık oraya girmiyoruz -ehe-. Nice yurtdışı üniversitelerinden teklifler geldi ama o kadar ülkesini seven atlar imişler ki hiçbiri gitmedi. Kimisi tiyatro kulübünün yıldızıymış, kimisinin müzik kulübü sorumlu öğretmeni, okuduğu bölümü bırakıp konservatuar sınavlarına girmezse hakkını helal etmeyecekmiş. Kimisi istese büyük kulüplerde basket oynayacak seviyedeymiş ancak spor ilgisini çekmiyormuş. Okulun ve çevre birimlerinin ekmeği böyle yendikten sonra biraz sessizlik oldu ve her teyze kazandığı itibar miktarını tartmak ve biraz soluklanmak amacı ile duruldu. Bu arada elven şaşkınlık içinde bu sidik yarışının temposuna dayanamamış ve cıvataları gevşemiş çenesinin kucağına damlamasına sebebiyet verdiği salyaları silmeye girişmişti. Bunu teyzelerden saklayarak yapmaya özen gösterdi çünkü yakalanırsa tekrar elven başlangıçlı bir sidik yarışına girebilirler ve evl'at'larının en son ne zaman salya damlattığını karşılaştırmaya başlayabilirlerdi. Ve elven emindi ki bu süper annelerin mükemmel yavruları anne karnında bile salya dökmemişti. Salya temizlendikten sonra yolculuk biraz yavan hale büründü. Minibüsteki bütün kulaklar tekrar bu üç teyzenin muhabbetini arar olmuşlardı, afyon gibiydi mübarek muhabbet. Neyse ki bu Bekleyiş uzun sürmedi...

"Bizimki bir de sosyal bilemezsin xgül teyzesi bütün arkadaşları çok seviyor vallahi!"
Sosyal çevresi de okul ve çevre birimleri gibi mükemmel ilerlemekte olan atlar kısa bir molanın ardından tekrar koşmaya başlamıştı işte, bütün minibüsün heyecanla beklediği an gelmişti. Biraz evel master ve doktora harici birşey düşünmeyen bu bilimatları şimdi partiden kokteyle koşuyor, her gece ayrı bir konsere, etkinliğe gidiyorlardı. Hepsinin en az 2-3 sevgilisi vardı ve bazı sevgililer ayrılığa dayanamayıp atların ahır kapılarında ağlayacak kadar alçalmışlardı. Ama bunlar gençlik dönemleriydi teyzesi, vakti geldiğinde hepsi kendileri kadar mükemmel bir at ile evlenip en az kendileri kadar mükemmel taylar getireceklerdi dünyaya.

Bu muhabbet de çok uzun süremedi çünkü teyzeler inecekleri durağa yaklaşmıştı. Hep beraber ineceklerinden emin olan elven teyzelerden birinin "siz inin ben biraz ilerde ineceğim" dediğini duydu ve ürperdi. Bu kadar da olamazdı herhalde yahu, olabilir miydi? İnen 2 teyzenin girdiği sokak birazcık geri kalınca son teyze de "müsayit bi yerde evladım" diyerek indi minibüsten ve elven'ın şaşkın bakışları arasında o teyzelerin girdiği sokağa doğru yöneldi. Bu yarış duygusu nasıl bir hal almıştı ki aynı sokağa gidecek olmalarına rağmen 100 metre ileride inmeye itmişti teyzeyi?

Bu düşüncelerin kafasını yangın yerince çevirdiği zavallı "insan" elven minibüsün kendi ineceği durağı biraz evel geçmiş olduğunu son anda farkedebildi. "müsayit bi yerde!" diye bağırarak indi araçtan. Gürültüyle yoluna devam eden minibüsün arkasından bir süre baktı ve "Acaba içeride benden sonra ineceği için mutlu olmuş birileri var mıdır ve bu nasıl bir yarışma tutkusudur?" diye mırıldandı. Sonra evine doğru yürümeye başladı ancak bir kaç adım attıktan sonra tekrar durdu, "Acaba bir at olsaydım eve daha çabuk varabilir miydim?" diye sordu kendi kendine. Ancak bu cevabı daha evel kendine vermişti: "Eğer yeteri kadar hızlı koşarsam istediğim yere gereken zamanda varabilirim ve süratim sadece beni ilgilendirir"

Ve evine doğru koşmaya başladı...